Hayranı olduğumuz kadın ajan karakterler.Sırf onun için izlediğimiz yapımlar.Şimdiye kadar çok özel karakterleri çok özel oyunculardan izledik.Bende yapımlar ve kadın ajanlarla ilgili bir liste hazırladım.Onları tekrar hatırlamak ve hatırlatmak adına.
Not:Bu bir sıralama değildir.

FRİNGE OLİVİA
2008 yapımı Fringe'den hatırladığımız Anna Torv yani Olivia.Bir fantastik dram dizisi olan Fringe toplam 5 sezon dolu dizgin yayınlandıktan sonra 2013'de final yapmıştı.Özel ajan Olivia Dunham'ı sınır bilimle birlikte fantastik öğelerin karışımı olaylarda suçlu ve suçluların peşine düşerken izledik.
Gönüllerde taht kuran güzeller güzeli Olivia kadın ajan denildiğinde ilk alan gelenlerden.


HOMELAND CARRİE
2011 yapımı olan ve 8.sezonu önümüzdeki yıl yayınlanacak Homeland'den tanıyoruz Carrie Mathison'u.Bir politik gerilim dizisi olan Homeland'ın başarısının büyük bir kısmı Carrie'ye (Claire Danes) ait diyebiliriz.Beyaz şarap içer caz dinlerdi.Bipolar bozukluk hastalığından muzdarip.Bilgiye ulaşmada sınırları zorlar.En büyük özelliği ise karşı ajanları kendi tarafına çekebilmeseydi.Homeland son sezonu merakla bekleniyor.

BROEN/BRON SAGA
İskandinav yapımları sevenler için Saga karakteri bir numaradır.Bir polisiye/gerilim dizisi olan Broen/Bron 2011 yapımı ve tam 4 sezon yayınlanarak hatırı sayılır bir hayran kitlesine ulaştı. Akla kazınan repliği Saga Noren landskrim Malmö.Herhalde güldüğünü kimse görmemiştir.Sosyal ilişkisi sıfır.Duygusuz adeta bir robot gibiydi,aynı zamanda dizideki ortaklarının da dediği gibi ansiklopedi gibi kafası vardı.Çok değerli bir oyunculuk ve yapım idi.

THE FALL STELLA
Gillian Anderson'un hayat verdiği karakter Stella.İlk sezonu 2013 yılında yayınlanan dizi tam 3 sezon devam etti.Bir seri katilin peşinde,erkek egemen dünyada kadın üst düzey dedektif rolünün hakkını vermişti.Sessiz,sakin,alımlı görüntüsünün dışında mağrur duruşu ve soğukkanlılığı dikkat çekiciydi.

KİLLİNG EVE EVE
Henüz 2018 yapımı olan dizi.Bir kadın seri katilin peşindeki çekik gözlü ajanımız Eve.2.sezonu onay almış dizideki Eve karakteri şimdiden özel karakterlerden biri olmaya aday.Ajan olma hayalleri kuran bir güvenlik memuru Eve hiç beklemediği bir anda Villanelle adlı seri katilin peşine düşer.İki kadın bir süre sonra birbirlerini takıntı haline getirmeye başlarlar.Eline silah hiç yakışmıyor,zaten kullanabildiği de söylenemez.Ancak çok akıllı ve kurnaz...



SEARCHİNG SUGAR MAN
Yapım yılı:2012
Türü: Otobiografi/Belgesel
Yapımcı Ülke: U.S.A
İMDB: 8,5

Oscar ödüllü bir belgesel desem?Hayatın size neler getirebileceğini asla tahmin edemezsiniz desem?Kader mi desem?Yoksa talih kuşu mu?desem.Bence izledikten sonra siz karar verin.Öyle bir otobiyografi-belgesel ki  heyecanlı bir macera filmini aratmıyor.Bir insanın amacına ulaşacağı noktada yaşadığı hayal kırıklığından,bir anda kendinin aslında zirvede bir yerlerde olduğunu öğrenmesi.Sugar Man yani Diaz Rodriguez'in bihaber olduğu şöhreti...

DETROİT BARLARI
Detroit'in salaş barlarında sırf gizem yaratmak adına sahnede arkası dönük olarak kendi bestelediği şarkıları söyleyen Diaz Rodriguez izleyicinin merakını cezbetmeyi başarmıştı.Herkes bu iddialı sesin kimliğini merak ediyordu.Müzik yapımcılarının bir kez dinlemesiyle beraber kendisiyle bir plak anlaşması yapılır.Bu sesin tutmama gibi bir şansı yoktur.
HAYALKIRIKLIĞI VE VAZGEÇİLEN MÜZİK KARİYERİ
Anlaşma yapılıp kayıtlarda tamamlandıktan sonra albümler piyasaya sürülür.Arka arkaya iki albüm satışa sunulur fakat her ikisi de az değil hiç satmaz..Rodriguez ve yapımcılar tam bir hayal kırıklığı yaşarlar.Müzik kariyeri başlamadan bitmiştir.

HER ŞEY YENİDEN Mİ BAŞLIYOR
Gerçekliği tam olarak doğrulanmasa da G.Afrika 'ya sevgilisini ziyarete giden bir kadın yanında Diaz Rodriguez'in plaklarından birini götürür.Sevgilisi ve onun arkadaşları şarkıları çok beğenirler ve sanatçının diğer albümlerini satın almak isterler fakat bulamazlar.Bu saatten sonra bu tek plağı çılgınca kopyalamaya başlarlar.G.Afrika'da albümün sayısı o kadar artar ve dinlenir ki artık insanlar Amerika'lı olduğunu bildikleri sanatçının Amerika'da nasıl olur da ünlü olmaz diye merak etmeye başlarlar.

G.AFRİKA SİYASİ REJİM VE YASAKLAR
G.Afrika'da albüm ününe ün katarken siyasi rejim günden güne halk üzerindeki baskıyı artırıyordu.Televizyonun bile yasak olduğu bu dönemlerde Rodriguez'in şarkıları halk üzerinde bir isyan fitili ateşler.Kimse onun hakkında bir şey bilmez fakat şarkıları ve şarkı sözleri onu artık bir efsane haline getirir.Hani derler ya "Her devrim kendi şarkısına ihtiyaç duyar" diye.

KULAKTAN KULAĞA YAYILAN SÖYLENTİ
Bir söylentiye göre Diaz Rodriguez albümlerinin satmamasından sonra sahnede kafasına sıkarak intihar ettiğidir.Yine bir başka söylentiye göre konserde yuhalanmış ve intihar etmiştir.Tüm bu söylentilerin ve sanatçı ile ilgili gizemi gün yüzüne çıkarmak isteyen bir müzik yapımcısı sanatçının cd'sini bastırarak cd'nin üzerine "Rodriguez adlı gizemli bu adamı araştıracak bir dedektif yok mu?"diye yazar."rodriguez nasıl öldü"araştırmasını yapan bir başka araştırmacı ise kolları sıvar ve yaşayıp yaşamadığını bile bilmediği bu sanatçının peşine düşer.
En önemli şarkısını aşağıya bırakıyorum...
Keyifli seyirler...



Bron/Broen
Yapım Yılı: 2011
Oyuncular:Sofia Helin,Kim Bodnia,Dag Malmberg
Yönetmen:Henrik Gerorgsson
Yapımcı Ülkeler:İsveç,Danimarka,Almanya
Bölüm Süresi:55 dakika

İskandinav yapımlarına uzak birisi olarak bu diziye başlamadan önce fazla bir beklentim yoktu aslında.Onca izlediğim Avrupa ve Amerikan yapımı başarılı kriminal diziden sonra kesin beğenmem kafasına idim.Oyuncular arasında 2018 yapımı Killing Eve'den tanıdığım Kim Bodnia'yı görünce gözlerimi kararttım ve izlemeye karar verdim.Henüz 2.sezonun sonlarında olmama rağmen bir tavsiye yazısı yazmaya karar verdim.Önce kısa konusu ve ardından Saga Noren karakterini sizinle tanıştırıp ardından değerlendirme ile devam edelim.
BRON/BROEN
İsveç ve Danimarka'yı birbirine bağlayan köprüde bir gece yarısı aniden kısa süreliğine elektrikler kesilir.Elektrikler geri geldiğinde tam sınırın ortasında(gümrük kapısı yok sadece köprü)yerde yatan bir kadın cesedi bulunur.İki ülke dedektifleri olay yerine geldiğinde kadının İsveçli ünlü bir politikacı olduğunu ve arabasının İsveç plakalı olması nedeniyle olayı İsveç polisi üstlenir.Ancak ceset yerden kaldırılmak istendiği sırada ortadan ikiye ayrılmış olduğuna şahit olurlar.Yarısı İsveç'li politikacıya yarısı ise Danimarka'da bir yıl önce öldürülen bir hayat kadınına aittir.Olaya Danimarka polisi de dahil olduktan sonra birbiri ardına cinayetler işlenmeye başlar.İki ülkenin dedektifleri ortak bir çalışma yürüterek söz konusu seri katilin peşine düşerler.Seri katil iki ülkede mevcut sosyal sorunlar üzerinden cinayetler işler.Bu cinayetleri çözmek hiç de kolay olmayacaktır.


İSVEÇ'Lİ KADIN DEDEKTİF SAGA NOREN
Dizi boyunca Saga Noren Landskrim Malmö cümlesini bir çok defa duyacaksınız.Resmen ezberleyeceksiniz.Ezberlememeniz mümkün değil çünkü Saga karakterinden sürekli olarak duyacaksınız.Saga Noren çok başarılı bir dedektif.Kendisi de öyle söylüyor zaten.Kadında duygu denen bir şey yok.Sinirleri alınmış.aşırı analizci,soğuk mu soğuk.Robottan hiç bir farkı yok.Espri yeteneğinden mahrum.Realist,dümdüz sorar,dümdüz cevaplar.İroniden anlamaz,ikili ilişkileri çok zayıf.Sosyal yönü neredeyse yok.Dedim ya robottan hiç bir farkı yok.Etrafındakiler bu duruma çok alışık.Hiç kimsenin şikayeti yok.Onu yeni tanıyan Danimarka'lı iş ortağı dedektif Martin Rohde(Kim Bodnia)zamanla bu duruma alışıyor.Belki onu sevmeyeceksiniz hatta nefret edeceksiniz ama şurası kesin diziyi "Bakalım Saga bu bölümde ne bomba patlatacak" merakıyla izleyeceksiniz.

BRON/BROEN DEĞERLENDİRME
Eğer bir filme ya da diziye bağlanacaksanız mutlaka ama mutlaka sizi etkileyen bir karakter olması lazım ki bu dizide bu mevcut.Bu gibi katil kim sorusunu izleyiciye sorduran yapımlarda kurgu çok önemlidir.Eğer kurguda bir hata olursa olayları takip etme yönünden zorluk çekilir.Kafa karıştıran cinayet araştırmaları sırasında konuyu takip edebilmek açısından hiç bir zorluk çekmiyorsunuz.Sosyal sorunlar üzerinden işlenen cinayetler izleyicinin sadece cinayetlerle değil bahsi geçen sorunlar üzerine izleyicinin dikkat çekilmesi sağlanmış.İskandinav dilinin fonetiğinden kaynaklı diyaloglar başlarda ağır gelse de zamanla kulağınız buna alışıyor.İngilizce ya da Almanca bilen izleyiciler için ise hiç bir sorun teşkil etmiyor.Özellikle her iki dedektifin oyunculuk performansları dikkat çekici.Kriminal dizilerdeki sürpriz son izleyiciyi 2.sezona bir an önce başlamaya teşvik ediyor.Farklı ülkeler nasıl kriminal dizi çeker diye merak edenler için biçilmiş kaftan.
Son olarak yazımı okuduğunuz için TAK.Yani İsveç'çe ve Dan'ca teşekkür ederim...
Keyifli Seyirler...


The protector;Hakan muhafız nasıl bir dizi?İlk sezonu yayınlanan The Protector başarılı mı?Dizi Netflix abonelerinin beğenisini kazandı mı?2. sezonda bizleri neler bekliyor?
İlk Netflix Türk dizisi ünvanını taşıyan The Protector 14 aralık'ta yayına girdi ve izleyicisinin beğenisine sunuldu.Başrollerinde fotomodel oyuncu Çağatay Ulusoy,Hazar Ergüçlü,Ayça Ayşin Turan ve Okan Yalabık'ın oynadığı dizinin türü dram-fantastik olarak karşımıza çıkıyor.Netflix dijital platformunun yapımcılığını üstlendiği dizinin her bölümü ortalama 45 dakika.Türk izleyicisinin merakla beklediği The Protector'un konusuna gelecek olursak.


THE PROTECTOR;HAKAN MUHAFIZ
Hakan kapalı çarşıda bir antikacıda çalışan arkadaşıyla beraber kendi iş yerini açma hayalleri olan genç bir delikanlıdır.Kendi deyimiyle kapalıçarşı çocuğudur.Üvey babası eliyle bir gün kendisinin aslından tarihten gelen İstanbul'u ölümsüzlere karşı korumak gibi bir misyonu olduğunu öğrenir.Tılsımlı gömlek ve ona bağlı sadıklarla beraber Hakan kendini bir anda İstanbul'u ortadan kaldırmaya çalışan ölümsüzlere karşı mücadele ederken bulur.Hakan bu mücadelesinde başarılı olacak mı,şehri İstanbul'u ölümsüze karşı koruyabilecek mi?Dizi bu iki soru üzerinde ilerliyor.Gelelim ilk Netflix Türk dizisi olan The Protector'un değerlendirmesine.

DİZİ DEĞERLENDİRMEM
Tüm sezonu bir çırpıda izleyen biri olarak her ne kadar vasat bulsam da değerlendirmemi ve eleştirilerimi dozunda yapmaya karar verdim,zira Netflix için yapılan ilk Türk dizisi ve ilk sezonu.
Aslında hikaye geniş olarak şu şekilde.İstanbul Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildikten sonra şehirde düşmanları olduğunu fark eder.7 kişiden oluşan ve kendilerine ölümsüzler denilen bir grup hayatlarını İstanbul'u ve dünyayı yok etmeye adamış varlıklardır.Fatih bir gün rüyasında ölümsüzlerle nasıl savaşılması gerektiğiyle ilgili bir rüya görür.Rüyasında üç nesne görür.İlki ölümsüzlere dokunulduğunda parlayan bir yüzük taşı,ikincisi ölümsüzün yaşamına son verecek olan hançer sonuncusu ise zırh görevi görecek tılsımlı dualarla işlenmiş gömlek.Bunun üzerine Fatih İstanbul'u ölümüne koruyacak bir muhafız takımı kurar.Aslında bu fantastik hikayenin gayet başarılı olduğunu düşünüyorum.Osmanlı padişahlarının zamanında üzerlerine giydikleri ve onları her türlü kazadan ve şerden koruduğuna inanılan tılsımlı gömlek üzerinden başka nesnelerle takviye yapılarak ortaya çıkmış bu hikaye özgün başlayıp özgün olmayana doğru ilerlemiş.Zira bu üçleme bize Harry Potter'ın felsefe taşı,görünmezlik pelerini ve asasını hatırlatıyor.
Bunun dışında diziye fantastik-dramla beraber komedi unsurları serpiştirilmiş.Çok gereksiz ve başarısız buldum.Sahnelere baktığımızda büyük bir özensizlik gördüm.Sanki çekimi bir an önce bitirelim gidelim kafasında.Efekt sahneleri çok başarısız.Bir fantastik yapım çekiliyorsa mutlaka çok ama çok başarılı efektler kullanılmalı.Günümüz sinema teknolojisinde bu artık bir sorun olmamalı.Hikayede mantık hataları yok değil.Örnek;havalandırması olan bir odadan gazdan zehirleniliyor.Yine özensiz ve çok gereksiz diyaloglara şahit oluyoruz.Bu da dizinin içine girmemizi engelliyor.Gelelim oyunculuğa.Açıkçası Çağatay Ulusoy beklediğim gibi çıktı vasat altı.Hazar Ergüçlü oyunculuğunu beğendiğim biri olsa da vasat olarak nitelendirebilirim.Okan Yalabık'ın oyunculuğu hemen ön plana çıkıyor.Diğer başrol oyuncusu Ayça Ayşin Turan ise iyiler arasında.Yan rollerde oynayan oyuncular arasında göze çarpanlarda var.Peki hiç mi iyi tarafları yok,elbette var.İstanbul'un tarihi ve modern dokusu beraber iyi yansıtılmış.Sahnelerde kullanılan dizi müzikleri başarılı seçilmiş.Okan Yalabık'ın oyunculuk performansı izlenmeye değer.Kavga sahneleri çekim teknikleri açısından etkileyici gözüküyor.Prodüksiyon maliyeti düşük tutulmuş fakat finaliyle beraber az da olsa 2.sezonu merak uyandıran bir dizi olmuş.Açıkçası yine Netflix yapımları olan The Rain ve The gifted izlendiyse buda çıtır çerez bir dizi olarak izlenir.Bunlar benim değerlendirmelerim.Bir bakın derim.
Keyifli Seyirler...


Yağmurlu bir havaya uyandım.Hiç kesilmemek üzere yağıyor adeta.Sanki son defa yağıyor gibi.Yeni yazımda hangi yönetmen hangi film diye düşünürken aklıma Derviş Zaim imzalı İstanbul'un kasvetli kışında çekilmiş Mahsun'un hikayesi geldi.Ahmet Uğurlu'nun hayat verdiği Mahsun'un hikayesi.Tabutta Rövaşata.1996 yılında Derviş Zaim yönetmenliğinde çekilen filmin başrollerini Ahmet Uğurlu,yakın zamanda kaybettiğimiz usta sanatçı Tuncel Kurtiz ve Ayşen Aydemir'in paylaştığı filmin senaryosu da yine Derviş Zaim'e ait.Yurt içi ve yurt dışında toplam 11 ödülün sahibi olan film dram türünde.Film müzikleri ise Baba Zula'ya ait.

TABUTTA RÖVAŞATA KONUSU
Dedik ya İstanbul'un kasvetli kışında,soğuğunda çekilmiş diye.Bu bağlamda filmden bir replikle başlayalım.
-Araba mı çaldın lan yine?
-Hı hıı
-İyi bok yedin
-Soğuktu
Aslında bu replik bir çok şeyi anlatıyor.Mahsun(Ahmet Uğurlu)yersiz,yurtsuz,evsiz biridir.Akıldan yoksun,saf,karnını çıkma ekmek yiyerek(dünden kalan bayat ekmek)doyuran,arada bir Reis ile(Tuncel Kurtiz)balığa çıkan,reisin kol kanat gerdiği biridir.Sarı lakaplı arkadaşı ile kazandığı üç beş kuruşla içki içer.Sıcak olması sebebiyle akşamları kahvede oturur.Geceleri de inşaatta yatıp kalkar.Sırf ısınmak için geceleri araba çalar,sabahları ise çaldığı yere parmak izlerini temizlemeyi ihmal etmeden bırakır.Yapmış olduğu bu hırsızlıklar neticesinde polis tarafından gözaltına alınır ve falakaya yatırılır.Bu tavırlarında ötürü çevresindeki insanları illallah ettirmiştir.Reis'i,polisleri,reis'in tayfalarını,kahvehane sahibini hatta suç işledikten sonra akıl sağlığı yerinde olup olmadığını muayene eden psikiyatrlar bile Mahsun'dan yaka silkerler.Öyle ki bir defasında yine ısınmak için belediye otobüsü çalar.Bu tekdüze hayatın içinde bir gün kahvehanede otururken uyuşturucu bağımlısı bir kadın Mahsun'un dikkatini çeker.

TABUTTA RÖVAŞATA İNCELEME
Yine filmden bir replikle başlayalım.Rumelihisar'ından bir tavus kuşunu çalan Mahsun tavus kuşuna(erkek tavus kuşu çünkü süslü)şöyle der.
-Yalnız seni alabildim.Seni diğerlerinden ayırdığım için özür dilerim ama izin vermiyorlar artık hiç bir şeye izin vermiyorlar.
Ne ısınmaya izin veriyorlar,ne iyilik yapmaya,ne sevmeye ne de baştan başlamaya.Yani yaşamaya izin vermiyorlar.Bitikliğin son noktasına gelmiş Mahsun artık ciddiye alınmak ister fakat karşılığını bulamadığı için isyankar ve asi tutumu neticesinde dilinden bu sözcüklerin çıktığını duyuyoruz.
-Arkadaşlar İyidir
Mahsun karakterinin asi,uslanmaz ve isyankar kişiliğinin altında arkadaşlığa,dostluğa önem veren tarafı da yok değil.Kankası Sarının ölümünden sonra ortak arkadaşlarına ve Reis'e bir kaç şişe Şarap alıp Sarı'nın mezarına ziyarete gitmeyi teşvik etmesinden anlayabiliyoruz.
Mahsun beni Taksim'e götür.
Mahsun'un tüm bu hayat mücadelesi esnasında vicdanlı bir tarafının olduğunu görmek izleyiciyi Mahsun'a daha fazla bağlanmasına sebep oluyor.Daha önce orospu deyip yanından dövüp kovduğu kadını eroin komasındayken yalnız  bırakmaması ve yardım etmesi,çaldığı arabayla gece vakti bir köpeğe çarpan Mahsun onu veterinere götürmeyi ihmal etmemesi.İşte bu yüzden film boyunca Mahsun'un yaptığı kötü davranışlarından sonra ona kızamıyoruz.
Yönetmen İstanbul'un zengin ihtişamlı tarafından çok soğuk ve karanlık tarafını göstermesi ve buna odaklanmamızı sağlaması hikayeyi güçlendirmesi açısından çok önemli.
Seni yerim sosis
Filmin son sahnesinde karşımıza çıkan bu replik aslında karnı tok sırtı pek insanların Mahsun'un ve Mahsun gibi hayatlar yaşayan insanların hayatlarından zerre kadar ilgilerinin olmadığının bir göstergesi olarak düşünmemizi sağlıyor.Son olarak kısa bir bilgi.Film oyuncularının para almadığı,Derviş Zaim'in sadece çekim ve montaj parasını karşıladığı bir film olarak ayrıca değerli olduğunu söylemek gerek.


Sayfamda zaman zaman Türk sinemasının önemli yönetmenlerinin filmlerine yer vermek istedim.Bir Zeki Ökten filmi olan Ses'den sonra bir Ertem Eğilmez filmi olan Canım Kardeşim isimli filmde sıra.
Dram türünün en önemli yapımlarından biri olan film 1973 tarihli.Yönetmenin Hababam Sınıfı serisinden hemen önce izleyiciye sunulmuş.Başrollerinde Tarık Akan,Halit Akçatepe ve Kahraman Kıral'ın yer aldığı filmin senarist koltuğunda daha sonra Bizim Aile ve turşucular olarak aklımıza kazınan Neşeli günler adlı sinema filmlerinin senaristliğini yapacak olan Sadık Şendil var.Müziğiyle,senaryosuyla,dokusuyla milyonları göz yaşına boğmayı başarmış filmin konusuna gelince.

CANIM KARDEŞİM KONUSU
Murat hayatta hiç bir amacı olmayan,arkadaşı Halit'le zamanını geçiren işsiz güçsüz,çeşitli yollarla para kazanmaya çalışan biridir.Babası ve kardeşiyle beraber yaşayan Murat bir gün ağzında sigarasıyla uyuya kalıp çıkan dumandan zehirlenen babasının ölümünden sonra küçük kardeşi Kahraman'la bir başına kalır.Murat bu saatten sonra yokluk ve sefalet içinde kardeşine bakma görevini üstlenir.Başlarda kendisine bu yük ağır gelse de kardeşinin ölümcül bir hastalığı olduğunu öğrendikten sonra hayatını kardeşine adar.

CANIM KARDEŞİM İNCELEME
Film senaryosu haricinde dönemin ekonomik ve sosyal koşullarının zorluğunu izleyiciye çok güzel aktarmış.Ertem Eğilmez sade bir hikayeyi ironi çerçevesinde işlemiş.Senarist Sadık Şendil'in senaryoda üzerinde durduğu en önemli nokta Murat'ın zaman içerisindeki değişimi.Başlarda hayata,umutsuzluğa ve kardeşine olan öfkesi şartların değişmesiyle birlikte yerini kardeşini sahiplenmeye dönüşüyor.Lokanta sahnesi Murat'ın hikayesinden bağımsız arkadaşı Halit'in dramını yansıtması ihmal edilmemiş.Bununla birlikte 70'lerin ekonomik zorlukları karşısında son çare olarak geçimini kanını satarak idame ettiren insanların varlığı kancı Mehmet (Metin Akpınar) vasıtasıyla aktarılmış.Az sayıda oyuncu fakat güçlü iç dünyalarındaki alt hikayeler usta oyunculukla birleşince ortaya izleyiciyi derinden etkileyen ağır bir dram çıkmış.Yeşilçam'ın klasikleri arasında yer alan film yönetmen Ertem Eğilmez'in az sayıda yapmış olduğu sosyal konulara parmak basan filmlerinden biri olarak biliniyor.

FİLMDEN NOTLAR
Filmde ağzında sigara ile uyuyan Murat'ın babası aslında Halit Akçetepe'nin gerçek babası Sıtkı Akçatepe.Kendisini Hababam Sınıfında aslında fizik hocası olan Paşa Nuri lakabıyla tanıyoruz.Yan rollerde sevecen bir ilkokul öğretmenini canlandıran Adile Naşit'i görüyoruz.Metin Akpınar gecekondu mahallesinin en varlıklı sakinini oynuyor.Gayri meşru yollardan insanların kanını satın alıp bunun üstünden para kazanan bir karakter.Filmin en etkileyici öğesi ise film müziği.İsmini az müziklerini çok iyi bildiğimiz Cahit Oben'e ait.En Büyük Şaban film müziğinin sahibi.Türk pop müziğinin 1960'lı yıllardan beri içinde olan önemli bestecilerindendir.Son olarak rahmetli Kemal Sunal'ıda Almanya'ya işçi olarak gitmek isterken Murat ve Halit tarafından dolandırılan saf inşaat işçisi rolünde görüyoruz.Küçük Oyuncu Kahraman Kıral ise bu filmle birlikte 14 yapımda rol aldıktan sonra şimdilerde mobilya sektöründe iş adamı olarak faaliyet gösteriyor.
Keyifli Seyirler...

Sapkın Bir Tarikat Ve Acı Son
Yeni yazımı Teksas'da David Koresh tarafından kurulmuş olan bir tarikatın oluşum sürecini,faaliyetlerini,felsefesini ve sonunu konu olan gerçek olaylardan yola çıkılarak hazırlanan Waco adlı mini diziye ayırdım.Bu yılın başında tek sezon ve 6 bölümden oluşan mini dizi Waco ABD'nin gelmiş geçmiş en radikal dinci tarikatı olarak gösteriliyor.Gerçek olaylardan yola çıkılarak hazırlanan dizinin başrol oyuncuları TaylorKitsch,Michael Shannon,Andrea Riseborough ve John Leguizamo.Dizinin yapım aşamasında iki biyografi kitabı baz alınmış.İlki eski tarikat üyesi olan David Thibodeau'nun yazmış olduğu A Place Called Waco diğeri ise müzakereleri yürüten Fbı ajanı Gary Noesner'ın Stalling For Time:My Life As Fbı Hostage Negotiator adlı kitabı.Bu kadar teknik bilgiden sonra gelelim mini dizinin konusuna.


WACO KONUSU
David Koresh(tarikattaki ruhani ismi gerçek ismi Vernon Howell) Teksas'da bulunan Branch Davidians adlı kilisenin lideridir.Müritleriyle beraber her türlü konfordan uzak İsa Mesihin ikinci kez gelişine inanmış bir mezhep olarak hayatlarına devam ederler.Bu mezhep zamanla sapkın bir tarikata dönüşmüş,özellikle yaşadıkları çiftliklerine silah stoklamaya başlamalarıyla Fbı'ın dikkatini çekmiştir.Tarikat faaliyetlerini arttırdıkça artık bir müdahalenin şart olduğunu düşünen Fbı 51 gün sürecek olan bir kuşatma başlatır.Kuşatma esnasında tarikat liderleriyle bir pazarlık başlar.Pazarlık sonuç vermeyince silahlı bir müdahale söz konusu olur.Silahlı müdahaledeki amaç gaz bombalarıyla tarikat üyelerini dışarıya çıkarmaya zorlamaktır.Fakat müdahale sonuçları çok ağır olacak bir şekilde son bulur.

WACO KÜLTÜ DAHA FAZLA BİLGİ
Liderleri Vernon Howell ismini David Koresh olarak değiştirdikten sonra tarikat içinde kendisini günahkar mesih olarak kabul ettirmiş.Müritleri kendilerini İsa'nın bekçileri olarak görüyorlardı.İsa'nın yakın bir zamanda tekrar dünya'ya geleceğine inanıyorlardı.Bir Protestan Hristiyan mezhebi olan Yedinci Gün Adventistlerini koluydular.Tarikat liderinin küçük kız çocukları dahil bir çok karısı vardı.Dizide bu konuda ayrıntılarıyla işlenmiş.Yine liderleri bir öğrenme bozukluğu olan disleksi hastasıydı,buna rağmen hem eski hemde yeni ahiti ezberlemeyi başarmış.Erkek müritlerine bekaret yemini ettirip onlara eşlerini teklif etmelerini istiyormuş.Bu yüzden 19 karısı olduğu söyleniyor.Son olarak polis müdahalesi sonunda gazdan zehirlenmediği ateşli bir silah yaralanması sonucunda öldüğü kayıtlara geçti.Cinayet mi intihar mı?Orası belirsiz.
Branch Davidian tarikatı mensupları bu olaydan sonra Britanya,Avustralya ve İsrail'e yerleşerek görüşlerini yaymaya çalışmışlar ve belirli sayıya ulaşmış bir şekilde hayatlarına devam etmektedirler...


Netflix'in 2019'daki yeni yapımları çok ses getireceğe benziyor.Bol ödüllü oyuncuların rol aldığı yapımlar yeni yıla damgasını vurmaya hazırlanıyor.İçinde belgeselden,çizgi roman uyarlamasına dramdan,polisiyeye geniş yelpazeye sahip bu yapımları sizler için kısaca tanıtmakta fayda var.İçinde sürprizlerin olduğu Netflix yapımlarına buyrun hep beraber bakalım.

CARMEN SANDİEGO
Her bölümü 22 dakika sürecek 20 bölümden oluşan animasyon dizisi.Altın küre ödüllü Gina Rodriguez ve Stranger Things'den tanıdığımız Finn Wohlfarth'ın seslendirecekleri dizi ünlü hırsız Carmen Sandiego'nun heyecan ve entrika dolu maceralarını konu alıyor.Where in the world is Carmen Sandiego isimli oyundan uyarlanan dizi ayrıca Carmen'in nasıl ünlü bir hırsız olduğunu gözler önüne serecek.Keyifli bir yapıma benziyor.

SEX EDUCATİON
Kendisini kısa zamanda The Fall adlı ingiliz yapımı dizide başarılı bir dedektifi canlandırırken izlediğim altın küre ödüllü Gillian Anderson'ın başrol alacağı dizi.Komedi dram türünün en iyi örneklerini vereceğini umduğum dizi sosyal açıdan sorunlu,bakir lise öğrencisi ve seks terapisti olan annesinin hikayesine tanık olacağız.

THE LAST DANCE
Bana göre sürpriz yapımlardan bir tanesi.Basketbola ve belgesele ilgi duyuyorsanız kaçırılmaması gereken bir yapım.Bir basketbol efsanesi olan Michael Jordan'ın kariyerinin en zirvesinde olduğu döneme 1990'lı yılları konu alacak yapım bir saatlik bölümler halinde 10 bölüm olarak düşünülmüş.Michael Jordan'ın Chicago Bulls'daki takım arkadaşlarının röportajlarıyla desteklenecek olan yapım epey ses getireceğe benziyor.

SİX UNDERGROUND
Bir film projesiyle devam ediyoruz.Netflix'in büyük bütçe ayırdığı film tür olarak aksiyon macera olarak karşımıza çıkacak.Deadpool serisinin başarılı oyuncusu Ryan Reynolds ve Deadpool ekibini bir araya getirecek olan filmin konusuyla ilgili hemen hemen hiç bir bilgi yok.Ancak kendi ölümlerini planlayan ve bunu sonucunda kötü adamların peşine düşen para babalarının maceralarını konu alan bir yapım olduğu dillendirilen iddialar arasında.

THE İRİSHMAN
En güzelini en sona sakladım çünkü bu filmde Robert de Niro ve Al Pacino'yu tekrar aynı yapımda göreceğiz.Onlara Joe Pesci ve Ray Romano eşlik edecek.İrishman lakaplı mafya tetikçisi Frank Sheeran'ın hayatını konu alan filmin yönetmen koltuğunda yine ünlü bir ismi görüyoruz.Martin Scorsese.Devasa bütçeye sahip film biyografi türünün en güzel örneklerinden biri olacağa benziyor.Robert de Niro ve Al Pacino üstatları tekrar aynı yapımda görmek heyecan verici olacak.
Sizler için 2019 Netflix'in yeni yapımlarını derlemeye çalıştım.Umarım içinde kendi zevkinize göre film ve dizileri bulabilirsiniz.
Keyifli Seyirler...


Herkese merhaba,
Bugün belgesel ve dizilere ara verip biraz öze dönerek hem yönetmeniyle hem oyuncularıyla başarılı bir yapıma SES adlı filme yer vermek istedim.Sürü filmiyle sinema tarihimize adını altın harflerle yazdırmış olan Zeki Ökten'in bu filminde Yeşilçam'ın bebek yüzlü aktörü Tarık Akan'ı ve Nur Sürer'i başrollerde görüyoruz.Filmin görüntü yönetmenliğinde ise tanıdık bir isim Orhan Oğuz var.Senaryosu Fehmi Yaşar'a ait film bana göre dram türünün en iyi örneklerinden biri.
Film Zeki Ökten'in Sürü ve Pehlivan filmlerinde kullandığı "yok oluş" ve "tükeniş" temalarına başka bir örnek.Yönetmenin bir çok ödül kazandığı filmlerinin arka planında kalmış gibi gözüken bu film,12 eylül askeri darbesinden sonra hüküm giyen ve hapishanede işkence gördükten sonra insanların toplumsal hayata adaptasyonunda karşılaştığı zorlukları çok dramatik bir şekilde anlatmış.
Konusu itibarıyla izleyenleri cezalandırmak ve affetmek ikileminin arasında sıkıştırarak bundan kurtulmanıza izin vermemeyi başarmış bir yapım.

SES KONUSU
12 Eylül askeri darbesinden sonra 6 yıl hapis yatan ve bu süre zarfında gözleri bağlı bir şekilde işkence gören genç bir adam bir gün bir sahil kasabasına gelir.(Bodrum)Elinde çantası işkenceden ötürü bir kolu engelli,ürkek ve yalnızdır.Pansiyona yerleşir.Sıcacık insanlarla dolu olan bu kasabaya annesiyle tatile gelen Serap uzaktan uzağa bu genç adamı izler.Kısa zamanda tanışır ve beraber vakit geçirirler.Zamanla daha fazla yakınlaşırlar.Genç adam kasaba tatilcilerle dolup taştığı günlerde bir balıkçı lokantasında yemek yediği esnada arka masadan gelen bir sesle irkilir.Bu ses ona işkence eden ve bir kolunu sakat bırakan kişinin sesidir.Adamı harabe bir kiliseye kaçırır,gözlerini bağlar ve ikili arasında dramatik bir hesaplaşma başlar.

FİLMDEN KISA NOTLAR
Film müziği ünlü besteci gitar üstadı Tarık Öcal'a ait.Yakın zamanda kendisini akciğer kanserinden kaybettik.Filmin hikayesiyle müziğin uyumu insanı ağır dram altında adeta eziyor.
Film Bodrum ve Kayaköy'de çekilmiş.80'ler Bodrum'unu görünce insan şaşırıyor.
Yan rollerde en çabuk Şener Şen'in Eşkıya filminde hatırladığımız Kamuran Usluer'i görüyoruz.Müthiş bir oyuncu.
Ünlü yönetmen Zeki Demirkubuz bu filmde yönetmen yardımcılığı yapmıştır.Daha sonra Kader filmini ustam dediği Zeki Ökten'e ithaf etmiştir.
Filmi you yube'da restore edilmiş halde bulabilirsiniz.
Keyifli Seyirler...

Mussab Hassan Yusuf 
Uzun otobüs yolculuklarında adetimdir mutlaka önümdeki ekrandan film ve belgesellere bakar,izleyebileceğim bir yapım olup olmadığına bakarım.Film bölümünü hızla geçtikten sonra,zira genelde 3. ya da 4. sınıf vurdulu kırdılı Hollwood yapımları vardır,belgesel bölümünde karşılaştığım Yeşil Prens dikkatimi çekmeyi başarmıştı.Açıkçası fazla beklentim yoktu ama hiç olmazsa zaman geçiririm diye düşünmüştüm.İyi ki de izlemişim...

MUSAB HASAN YUSUF
Bu bir ihanetin belgeseli.Bu fanatik bir Hamas militanı,fanatik bir İsrail düşmanı Musab Hasan Yusuf'un nasıl bir İsrail ajanına dönüştüğünün hikayesi.
Hamas'ın kurucularından Şeyh Hasan Yusuf'un oğlu olan Musab Hasan Yusuf ilk defa 10 yaşındayken İsrail askerlerine taş attığı gerekçesiyle tutuklanır.1996 yılında henüz 17 yaşındayken ikinci kez tutuklanan Musab İsrail hapishanelerinde türlü işkence ve beyin yıkama tekniklerine maruz kalır.İsrail istihbarat kurumu Shin Beth ajanlarının ısrarları karşısında daha fazla karşı koyamaz ve iş birliği teklifini kabul eder.İlk başlarda amacı çifte ajanlık yapıp İsrail'i içeriden çökertmektir.Tahliye olduktan sonra hapishanede olanlara tanık olan Musab Hamas üyelerinin Hamas'lı liderler tarafından işkenceye maruz kaldığını gördükten sonra gönülden bağlı olduğu ideolojisini sorgulamaya başlar.Hangisi benim gerçek düşmanım sorusu kafasını karıştırır.Bundan sonra 10 yıl boyunca Yeşil Prens adıyla Hamas'a karşı bir İsrail ajanı olarak yaşayacağı  süreç başlar.Hapisten çıkan babasının sağ kolu olarak 10 yıl boyunca İsrail'e verdiği bilgiler sayesinde bir çok Hamas lideri ve elemanı tutuklanır.Nokta hedefler vererek Hamas'a karşı askeri operasyonlar düzenlenmesini sağlar.

YEŞİL PRENS DEĞERLENDİRME
Belgeselde bütün olan biteni kendi ağzından dinliyoruz.En başından çocukluğundan başlayarak Amerika'ya iltica ettiği döneme kadar.Belgesel "kendi annesiyle zina etmekten daha ağır olan kendi halkına ihanet etmeye"nasıl sürüklendiğini çeşitli sinema teknikleriyle çok iyi anlatılmış.Aynı zamanda etkileyici bir dille insanların bilinçaltına İsrail yanlısı mesajlar vermeyi de ihmal etmemiş.Belgeselde benim dikkatimi çeken kısım Musab'ın henüz beş yaşındayken bir erkek tarafından maruz kaldığı cinsel taciz.İnsanın kafasında ihanetin sebeplerinden birisi bu olurmu sorusunu uyandırıyor.Belgeselde zaman zaman insanı heyecanlandıran ajanlık faaliyetlerinin olduğu görüyoruz.Son olarak Musab halen Amerika'da yaşıyor.Joseph ismini alarak İslamafobik görüşleriyle terörün,ihanetin analizi ve politik entrika adı altında konferanslar veriyor.
Bir sonraki yazımı bir Zeki Ökten filmine ayırdım.
Keyifli Seyirler...